Light Sevgi

Kara sevda yüzünden ölenler var. Cooook eski zamanlarda.. Tabii ki şu dünyada cogunluk boyle sevgi yaşamamıştır, ama suanki durumda bile sevip de kavusamamak zor. Evet acısı güzel falan ama sevgiler de kaypak sözler de! Sevilmek isteyen çok insan var ama sözde hepsi. Al iste sevdim de ne oldu? Başım göğe erdi!
  Ya ne bu kaypaklık..
  Zaten iyi şeyler birden olur bu kadar bekletmez insanı..

Diyet yap kilo ver al ver al ver…

Merhaba. Ben bir yağ hücresiyim. Basen bölgesindeyim evim kemik ilikleri caddesinin hemen yanında (buraya yerleşmek zor oldu ama şükür yerleştikten sonra sorun olmadı.)  Sahibimin sesini, onunla birlikte gezmeyi ve oldugum yeri cok seviyorum halbuki sahibim benden nefret ediyor… Benimle ne derdi var anlamiyorum!
Sporlar mı yapmadı sanki, diyetler, diyetisyenler, akupunkturlar, hele ‘zararsız’ sandığı diyet aburcuburlar (gerçi sağolsun bir sürü komşu edindim sayesinde) , her öğün salata yemesi, aynada bana bakakalması beni üzdü de üzdü, kırdı da kırdı..
Biri ona çok güzel olduğunu söylesin, insan olsam keşke sahibime ben söylesem… Canım sahibim beni sev!

PİJAMA PARTİSİ!

Erkek kısmına üzülüyorum bu konuda. Hiçbir zaman pijama partilerinin tadını alamayacaklar. Kız olmanın güzelliklerinden biri işte! Kız partilerinde kafa dağıtırız, sınav haftasının bitişini kutlarız, üniversite sınavını kutlarız, birlikte abur cubur krizine, çekirdek komasina gireriz,  eski sevgiliye üzülür yeni sevgilinin hayallerini kurarız..
    Ama benim bir farkım var her gittiğim pijama partisinde arkadaşlarımla -ısrarım üzerine-     -cok fazla ısrar etmem gerekiyor 😦 –   , azıcık da tatliligimi kullanarak ehe, korku filmi izleriz hep. Korku filmi hastasıyım, arkadaşlarla izleyince daha eğlenceli oluyor denemelisiniz. Çoğu korkunç filmi izlemişimdir, bazılarında sıkılıp kapatmışlığım vardır, korkmam öyle kolay kolay 🙂
    Bazen de hüzünleniriz karşılıklı.. O zaman her şeyi bırakır bir sezen aksu şarkısı açar, manzarayı karşımıza alır, sevmediğimiz sigaralarımızı yakarız. Sadece canımız yanarsa yakarız sigaramızı, bağlı değilizdir sevmeyiz de zaten dediğim gibi. Ama sanırım biz ve bizim gibi insanlar sadece canı yandığında duman tüttürüyorsa, o an onu anlayabilecek tek şey yanan sigaradır. Sigara bitince mutluluğumuz da geri gelir, gelmek zorundadır 🙂
   Velhasıl… Yani baylar, kızların pijama partilerinde bildiğiniz gibi bikinilerle yastık savaşı yapılmıyor!

YAŞADIĞINIZ HAYAT MI?

Değiştiğinizi hissettiğiniz oldu mu? Gerçekten bir şeyler hissettiğinizi anladığınız. Hayal kırıklığına uğradığınız? Kaç yaşında? Bununla yüzleşmek çok zormuş. Anlıyorum bu sıralar. Büyüdüğünüz, yetişkinliğe küçük küçük adımlar attığınızı fark ettiğiniz yüzünüze buz gibi çarpıyor. Artık ağlamanın eskisi kadar faydası olmuyor. Ne yazık ki annenizin, babanızın, dedenizin elinde olmayan hayat, kurallarını öğretiyor yavaş yavaş. Biraz da yavru kuş ailesi tarafından yuvadan atılıyor… Uçmayı öğrenmesi gerek tabi!
İlk gerçek üzüntünüzü hatırlıyor musunuz? Aşk acısı belki, belki aile faciası, belki sonsuza kadar özlem… Aslında kötü anı olarak düşünülse de, sizi siz yapan mutluluklarınız değil acılarınızdır. Sokağa çıktığımda bin bir insanla karşılaşıyorum. O kısacık yolculukta psikolojinin temellerini atıyorum! Elinde telefonu çevresine bakma zahmeti göstermeyen -bu yüzden yaşlıcıklarımızdan azarlar yiyen- “ergen”ler (artık çoğu yetişkin de böyle), oraya buraya yetişmeye çalışan gökyüzünün pembesini, turuncusunu,masmavisini görmeyen takım elbiseler, kulağında kulaklık çöpü araştıran umutsuzlar, kafasında ertesi gününü planlayanlar, geçmişi özleyenler,gelecek hayali kuranlar, ruhu ölmüş bedeni hayattalar, otobüsü durağına saatinde yetiştirmeye çalışan şoförler, en sevdiği yazara sığınanlar… Bu kadar insanın hayatında kaç kez nefesi kesilmiştir acaba? Mutluluktan bahsetmiyorum sadece. Acıdan nefesi kesilmek. Bütün geceyi ağlayarak geçirmek. Hayal kurup ümitlenmek. Hayal kırıklıkları.Kitaptaki bir cümleyle yıllar öncesine gidebilmek, belki o cümleyi bir kağıda yazıp yollara atmak! Bir manzaraya baktığınızda içinizi burkan garip özlem? Bunları fark edebilen kaç şanslı insan var?
Hayatın renkleri çok güzel…

Hoşgeldiiiim

Merhaba.. Birden kafama esti blog açmak. İlk defa böyle bir şey yapacağım ve gerçekten heyecanlıyım! Bu yazımda kendimi tanıtmak istiyorum.Bu yaz yeni bir eve taşındım. Yeni umutlar anlaşılacağı gibi..Bursa’da oturuyorum, Özlüce’ye yeni taşındım işte -bilen varsa diye, saçma bir ayrıntı-. Hayatımı yapılandırmanın önemli kısımlarından birini bu yaz tamamlayacağım… Öyle şaşaalı laflara gerek yok üniversite sınavına gireceğim işte. Ciddi anlamda heyecan yok ama sanki tutuştu biraz 😀 Sonraa.. Bir kedim var adı Gofret. Kendisi benim gibi sevilmeyi hiç sevmez, biri onu sevdi mi uyuyorsa bile kalkar uzak bir yere gider. İnsanları ısırır, özellikle annem ile beni, çocuklardan korkar, sabah saat 6 da hepimizi uyandırır, yemeklerimize de dahil olur üstelik! Gofret’i aldığımız zaman ikizi de vardı, çocuklar onlarla oynarken bulduk ikisini. Bir tanesini aldık. Biz uslusunu aldık diye sevinirken sanırım çok yanlış anlamışız. Ama kedi beslemek dünyadaki en güzel şeylerden biri inanın bana. Annem bile “Kat’iyen olmaz!” şimdi “Ne iyi olduk da aldık” diyor. Pis bir hayvan değil asla, ayrıca tüylerinin hastalık yapmıyor kedilerin. Aranızda kedisi olan/almak isteyen varsa danışabilirsiniz. Gofret’ten çok bahsettim. (Bunu yazarken Yalın-Ki Sen’i dinliyorum hüzün bastı az.) Bursa’da tarihi bir okula gidiyorum ve gittiğim okulu gerçekten sevmiyorum. Tek sevdiğim yani 1883’ten beri devir daim eğitimin olması. Tarihi binamızda tuvaletimiz olmasa da,yıkılacak gibi sesler gelse de, kaloriferler patlasa da, kediler girip çıksa da (hatta bir ara bit korkusu sarmıştı hepimizi!), camları kırık ve yamalı da olsa yine de mezun olmak azıcık garip.. DSCF2345